KARABÜK'ÜN İKTİSADİ GELİŞİMİ
KARABÜK Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi’nde bulunan 1530 yılına ait 438 numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri’nde, Karabük ve çevresiyle ilgili önemli tarihi bilgiler yer almaktadır. Bu kaynakta, Bolu sancağına bağlı Taraklıborlu kazası hudutlarında yer alan Karabük’ten küçük bir köy olarak bahsedilmiştir. Kaynakta yer alan bilgilere göre Karabük 10 hanelik bir köydür.
1840-1845 yıllarında yapılan iki sayım neticesinde hazırlanan Temettuat defterlerinde Karabük ile ilgili bilgilere de yer verildiği görülmektedir. Kayıtlardaki bilgilere göre; Karabük 21 haneden oluşmaktadır ve ahalisi Soğanlı ve Araç nehirleri üzerine köprü kurmak ve tamir etmekle vazifelendirilmiştir. Kayıtların belirttiğine göre, Karabük ahalisi bu görevlerinden ötürü vergilerden muaf tutulmuştur. Ancak bu muafiyetin Tanzimat Fermanı’nın getirdiği kazanca göre vergi sisteminden dolayı kaldırıldığı yine aynı kayıtlardan anlaşılmaktadır. Yukarıda yer alan bilgilerden açıkça anlaşılacağı üzere, Karabük 1530 yılından 1845 yılına kadar ekonomik ve demografik olarak konumunu korumanın ötesinde ciddi bir gelişme kaydedememiştir.
Bunun birçok siyasi, idari ve iktisadi nedeni olabilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun geçirmiş olduğu idari ve siyasi dönüşüm ile askeri başarısızlıklardan kaynaklanan mali ve iktisadi sıkıntıların bu noktada ciddi bir etkisi olduğu muhtemeldir. Ancak Karabük’ün bu tarihlerde gelişememesinin tahmin edilen nedenleri arasında en önemlisi Taraklıborlu/Safranbolu’nun varlığıdır. Candaroğulları Beyliği’nin önemli bir ticari merkezi olan Taraklı- borlu, bu konumunu Osmanlı devrinde de sürdürmeyi başarmıştır. Tarihi ipek yolu üzerindeki konumundan dolayı tarih boyunca bölgede hüküm sürmüş devlet ve beyliklerin Pazar merkezlerinden biri olan Safranbolu’nun bu özelliği çevresindeki yerleşim birimlerinin gölgede kalmasına neden olmuştur. Han, hamam, pazar, kervansaray, cami, zaviye ve mektep gibi bir şehrin olmazsa olmaz yapıları bir bütünlük içinde sadece Safranbolu’da görülür. Dolaysıyla söz konusu tarihlerde ciddi gelişme kaydeden sadece Safranbolu olmuştur. Karabük’ün ekonomik gelişimi Türkiye Cumhuriyeti ile başlamıştır. Cumhuriyete bir köy olarak dâhil olan Karabük, cumhuriyetin 72. yılında il mertebesine yükselmiştir. Bu hızlı yükselişin ana lokomotifi kuşkusuz, Karabük’e yapılan yatırımlar olmuştur. Bu nedenle Karabük, cumhuriyet kenti olarak adlandırılmıştır. 1926 yılında devlet tarafından alınan iki karar Karabük’ün kaderini değiştirmiştir. Bunlardan birincisi, Ereğli-Ankara arasında demiryolu yapımına karar verilmesidir. Ankara-Çankırı-Karabük-ZonguldakEreğli demiryolu projesi bölgeye ulusal ve uluslararası yatırımları yönlendirmede lokomotif vazifesi görmüştür.
29 Kasım 1932 tarihine gelindiğinde Karabük tren istasyonuna kavuşan yerler arasına girmiştir. Şurası açık bir gerçektir ki, iktisadi gelişme büyük ölçüde ulaşım imkânlarına bağlıdır. Ulaşımın geliştiği bölgelerin ekonomik olarak da gelişmesi tesadüfi bir olay değildir. Demiryolunun Karabük’e ulaşmasıyla, yöre ulusal ve uluslararası ekonomiye entegre olmaya başlamıştır. Devlet elinin demiryolu vasıtasıyla Karabük’e uzatılmasıyla şehirleşmenin de fitili yakılmıştır. İkinci gelişme ise, “Demir Sanayii’nin Tesisine Dair 786 Numaralı Kanun”un 29 Mart 1926 tarih ve 334 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmesi olmuştur. I. Dünya Savaşı’nın yıkıcı ekonomik etkisinin ardından devletler ulusal ekonomilerini güçlendirmek maksadıyla korumacı politikalara yönelmek zorunda kalmıştır. Neo-merkantilist dönem olarak adlandırılan bu evrede, devletler ulusal ekonomilerini kendilerine yeter duruma getirebilmek için önemli mali ve iktisadi tedbirler almışlardır. “Milli iktisat” olarak da adlandırabilecek bu dönemin temel özelliği ekonominin bizatihi devlet eliyle yönlendirilmesidir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu durum bariz bir şekilde görülmüştür. 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin ardından devletler daha da içlerine kapanmak durumunda kalmışlar ve korumacı gümrük duvarlarıyla birlikte uluslararası ticaret de durma noktasına gelmiştir. 1929 Krizi, ülkelere kendi öz dinamikleriyle, ulusal bir sanayileşmeye yönelme fırsatı sunmuştur. Ekonomide kendi kendine yeterlilik olarak tanımlanabilecek otarşinin hayata geçirilmesiyle ülkeler öncelikle temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri yatırımlara yönelmişlerdir. Üç beyaz olarak kodlanan; un, şeker ve kumaşın ithal ikameci bir anlayışla üretilmesine ağırlık verilmiş ve bu bağlamda hafif sanayi yatırımı olarak bilinen, un, şeker, kumaş (tekstil, dokuma) gibi fabrikaların temelleri atılmıştır.
Endüstri üreten endüstri tipi bir sanayileşmeden ziyade, temel tüketim ve ara malı üretimine yönelik ithal ikamesi tipi bir sanayileşme modelinin benimsenmesinin temel nedenlerinden birisi; Türkiye’nin gereksinim duyduğu temel ihtiyaçları bir an evvel karşılamak olmuştur. Diğer taraftan Türkiye, endüstriyel yatırımların gerektirdiği teknoloji ve insan kaynağından yoksun olup, bu yapısal sorundan dolayı, Türkiye’de yatırımları devlet gerçekleştirmek zorunda kalmıştır. Devlet bir taraftan ülkede sanayi yatırımlarını gerçekleştirirken, diğer taraftan bu sanayilerin rekabetçi yapıların güçlendirilmesi ve sürdürebilirliğini sağlamak için finansal kurumların kurulmasını da sağlamıştır.
İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlara baktığımızda, Türkiye’nin kalkınmasının özel sektör eliyle gerçekleştirilmesine yönelik iktisat politikaların uygulanmasına ek olarak, Osmanlı döneminden devreden tesislerin devlet tarafından işletilmesi yönünde kararlar alındığı görülmektedir. İkincisini sağlamak adına 1925 yılında Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur. Sanayi ve Maadin Bankası’nın kuruluşunu düzenleyen yasanın 8. maddesi, Osmanlıdan devralınan iktisadi işletmelerin güçlendirilip özel sektöre devrini öngörmekteydi.
Türkiye İktisat Tarihi’nde liberal dönem olarak adlandırılan 1923- 1930 arası dönemde İzmir İktisat Kongresi’nin etkisi görülmüştür. Bu evrede devlet doğrudan sanayi yatırımları yapmak yerine, İş Bankası, Sanayi ve Maadin Bankası kurmak ve Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarmak gibi teşvik ve iştirak yöntemlerini benimsemiştir. Tüm bu girişimlerin amacı, devletin özel sektörü; sermaye, yatırım ve rekabet yönünden desteklemek olarak özetlenebilir. Özel sektörü desteklemek adına atılan tüm adımların 1929 Ekonomik Krizi’nin yıkıcı etkisiyle kendisinden umulan atılımı gerçekleştirememesi, bu süreçte Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası’nın beklenilen projeleri gerçekleştirmede yetersiz kalması ve özellikle Sovyetler Birliği’nde uygulanan planlı iktisat politikalarının başarılı olması, ekonomide devletçilik fikrinin ağırlık kazanmasına neden olmuştur. Bu bağlamda 1931 yılında devletçilik ilkesi Cumhuriyet Halk Partisi’nin altı ilkesinden biri haline gelmesinde ve Türkiye’de 1932 yılında ekonomide devletçilik uygulamalarına geçilmesinde yukarıda faktörler etkin olmuştur. 1933 yılında hazırlanıp 1934 yılında uygulamaya konulan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’yla kalkınmanın özel sektör temsilciliğinde geliştirilmesi fikri terk edilmiştir. İktisadi kalkınma düşüncesinde ortaya çıkan politika değişikliğine bağlı olarak devletin önderliğinde büyük sermayeli devlet bankalarının kurulması düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bu düşünce doğrultusunda, Sümerbank (1933), Etibank (1935), Denizbank (1937), Halk Bankası (1933) ve İller Bankası (1933) kurulmuştur. Bu kuruluşlar içinde Sümerbank’ın Karabük açısından önemi büyük olduğundan, sadece bu kurum üzerinde durulacaktır. Türkiye’nin sanayileşmesi ve kalkınmasının lokomotif kurumu olarak adlandırabileceğimiz Sümerbank’ın görevlerini şöyle sıralamak mümkündür.
• Devlete ait sanayi iştiraklerini devralıp işletmek
• Devlet sermayesiyle kurulacak bütün sanayi işletmelerinin etüt ve projelerini hazırlamak
• Sanayi kuruluşlarına kredi sağlamak
• Devlet Sanayi Ofisi’nden devralacağı fabrikaları işletmek
• Nitelikli işgücü yetiştirmek maksadıyla eğitim kurumları açmak
• Dış ülkelerde eğitim olanakları yaratmak
Sümerbank, bu misyon çerçevesinde kuruluşundan itibaren birçok sanayi kuruluşunun hizmete sokulmasında etkin bir rol oynamıştır. Bu kuruluşlardan birisi de, Karabük Demir-Çelik Fabrikaları’dır. Mustafa Kemal Atatürk’ün onayladığı 11 Temmuz 1936 tarih ve 4995 sayıl kararname ile Karabük’te kurulacak demir ve çelik fabrikası yapımı ihalesini kazanan H. A. Brassert İngiliz Şirketi ile Londra’da anlaşma yapmak üzere İktisat Vekaleti Müsteşarı Faik Kurtoğlu ve Sümerbank Umum Müdürü Nurullah Esat Sümer’in görevlendirilmesi bu süreçte Sümerbank’ın etkin rolünü göstermesi açısından önemlidir. 29 Eylül 1936 tarihinde Londra’da imzalanan anlaşma 30 Aralık 1936 tarihinde Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından onaylanmıştır.
3 Nisan 1937 tarihinde, Başvekil İsmet İnönü, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Ekonomi Bakanı Celal Bayar, Gümrük İnhisarlar Bakanı Ali Rânâ Tarhan ve Orgeneral Fahrettin Altay ile İngiltere Büyükelçisi Sir Presi Loren ve Brassert Şirketi İdare Meclisi Başkanı B. Brassert tarafından Karabük Demir Çelik Fabrikası’nın temeli atılarak Türkiye’de ağır sanayi hamlesi başlatılmıştır. Karabük Demir Çelik Fabrikası 1937-1955 arasında Sümerbank’a bağlı olarak işlemiş, fakat 6559 sayılı ve 13.5.955 tarihli kanunla Divriği demir madenlerinin de katılmasıyla Türkiye Demir Çelik İşletmeleri adı altında bağımsız bir iktisadi devlet işletmesi şeklini almıştır. Müessese 1994 yılında özelleştirme kapsamına alınarak 1995 yılında özelleştirilmiştir. İşletmenin adı Kardemir A.Ş. olarak değiştirilmiştir.
Karabük’e demir çelik endüstrisinin kurulmasının birçok nedeni vardır. Ancak en önemlisi şüphesiz daha önce Karabük’e ulaşan demiryoludur. Bir diğer ifadeyle, demiryolu Karabük’e demir çelik endüstrisini getirmiştir denilebilir. Karabük Demir Çelik Fabrikası’nın kurulması yöresel kalkınmayı da beraberinde getirmiş, fabrika; başta civar şehirlerden olmak üzere Türkiye çapında yoğun işgücü göçü almaya başlamıştır. Fabrikanın kurulma aşamasında görev yapan mühendisler ve diğer görevliler için yapımına baş- lanılan konutları, memur ve işçi evleri takip etmiştir. Bir taraftan fabrikanın inşası diğer taraftan konutların yapımıyla Karabük bir şantiye alanına dönmüştür. Tüm bu işlerin sıhhatli bir şekilde yürütülmesini koordine etmek maksadıyla 1938 yılında Karabük Belediyesi kurulmuştur. 1940 yılına gelindiğinde fabrikanın faaliyete geçmesi ve civar köylerin Karabük’e bağlanması sonucunda Karabük nüfusu 6.825 kişiye ulaşmıştır. Bu rakam 1950 yılında 9.778, 1960 yılında 31.440, 1970 yılında 64.999 kişi olarak kayıtlara geçmiştir. 2015 yılına ait resmi nüfus verilerine göre Karabük vilayetinin nüfusu 231.333 kişi olmuştur. 1941 yılında Safranbolu ilçesine bağlı bucak olan Karabük 3 Mart 1953 tarihinde 6068 Sayılı Kanunla Zonguldak İline bağlı bir ilçe haline gelmiştir. Karabük, 6 Haziran 1995 gün ve 22305 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 550 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Çankırı’dan; Ovacık ve Eskipazar ilçeleri ile Zonguldak’tan; Eflani, Safranbolu ve Yenice ilçelerinin birleştirilmesiyle Türkiye’nin 78. İli olmuştur
Karabük’te merkez ilçe dâhil 6 ilçe, 8 belediye ve 270 köy bulunmaktadır. Batı Karadeniz Bölgesinde yer alan Karabük ilinin yüzölçümü 4 103 km²’lik yüzölçümü ile Türkiye yüzölçümünün % (binde) 5,2’sine denk gelmektedir. Nüfus bakımından en büyük ilçeleri sırasıyla Merkez, Safranbolu ve Yenice’dir.